Herkesin acısı kendine. Herkesin yanan kalbi de, öyle. Kimse kimse için bedel ödemek zorunda değil demiştim geçtiğimiz yorum yazımda, bu da aynı hesap bir yerde... Ancak şunu da unutmamak gerek, acılar paylaşıldıkça azalır. Yoksunluklar, sadece derman bulunduğunda giderilir. Yani evet, herkesin acısı kendinedir ama dinmesi için sevgi gerekir. Kimse acısının içerisine gömülerek çözüm yolu yaratamaz. Kimse, böyle mutluluğu yakalayamaz... Hangi karakter için yazdım peki bu giriş bölümünü? Okuduğunuzda gözünüzün önüne sadece bir tanesi gelmedi değil mi? Zira hem Burcu hem Meryem hem de Güçlü acılarının içerisine gömülmüş vaziyette yine...
21. Bölüm
Üçüyle de empati yapmak noktasında bir sorunum yok. Hak da veriyorum, yine. Ama bu kendi içlerinde çözme olayına artık tahammül edemiyorum. Kaçmak çare değil, sevdiklerini yok saymak da. Geriye dönüp baktığında her an tutabileceğin o ellerden uzaklaşmış olmanın verdiği hüzün her şeye değer olmalı. Artık sevdiklerine güvenmeyi öğrenmeli ve en ufak çıkmazda kaçmayı bırakmalı. Tabii kime diyorum... Oktay'ın trafik kazası sonucu -sözde- ölümü Meryem'in bir an başını dertten kurtardı gibi oldu. İlk aşamada anlamadım, sonuçta Oktay'ı vurmuştu ve her halukârda suçlanması gerekiyordu. Sonradan Ertan'ın mahcubiyet içerisinde silahtan onun parmak izlerini sildiğini öğrendik. Güzel hamleydi lâkin şimdiye kadar sessizce Oktay'ın söylediklerini harfiyen yerini getiren Derin'i, birden onun tahtına oturmuş vaziyette bulduk. Savcılığını bir telefonla bitirebileceği adama itimat etmişti ama şimdi başsavcıya tahammül edemeyip, babası üzerinden baskıyla Meryem'i tutuklatmaya çalışıyordu. Şaka gibi...
Elbette Oktay'ın Derin'i dizginleyebilmesinin güçlü bir argümanı vardı. Sevinç'i o gece kazadan önce yolun ortasında arabasından indirdiğini biliyor ve bununla tehdit ediyordu. Ancak bunu babası öğrendiğinde sanki şımarık kızına kızacak mıydı? Asla. Her türlü Oktay'ın defterini çok rahat dürebilirdi. Galiba ondan ve ona itaat etmekten zevk alıyordu. Başka bir açıklaması varsa da, öğrenmek isterim... Silahın üzerinden parmak izlerini silmek çare olmadı. 'Yukarıdan' gelen emir sonrası Meryem'e yeniden tutsaklık göründü ve kaçmak tek yoldu. Günün sonunda o tek yol, yeni bir çıkmaza açılmasa ne olurdu?..
Ertan kirli bir polis. Her ne kadar şimdi vicdanını ve geçmiş pisliklerini temizlemeye çalışsa da, bu böyle. Ama mesela Güçlü'ye annesinin ölümüyle ilgili gerçeği anlatmasını takdir ediyorum. Ne olursa olsun bu bilgiyi kendisine saklayabilirdi. Onun anlatması sonrası Güçlü'nün değişen tavrı da açıkçası olması gerektiği gibiydi. Yine her durumda alttan alan, sürekli pozitif bakmaya çalışan bir insan olarak kalamazdı. Meryem'i suçlamakta da bir yerde haklıydı. Ama bundan sonrasında işin boyutunu nereye vardıracağı çok önemli... Evet, ilk aşamada bir tepki göstermesi çok insani ve normal. Annesi öldürülmüş ve tek sebebi, Meryem'in inatla Oktay'la ilgili gerçeği saklamayı seçmesi. Ama sonuçta tüm bunların olmasını isteyecek birisi değil Meryem. Hatalı olduğunu düşünüyorum, Oktay'ın dahil olduğu tüm ölümlerde-babasının ölümü dahil- tam da bu sebeple onun da parmağı olduğuna inanıyorum ama bu akıl almaz kararın bedelini ödemediğini kimse söyleyemez. Güçlü'nün tepkisi bundan sebep uzun vadeli olmamalı...
Kendisini Meryem'in yerine koyduğunda da işin içinden rahatlıkla çıkabilir aslında. Savaş birini öldürse, gidip de polise ihbar eder miydi? Yoksa yanında durup, gerekirse suçu üstüne almaya mı çalışırdı? Elbette ikincisini yapardı. Kendi sergileyemeyeceği tavrı, başkasından da beklememeli. Hem Meryem'in bir yerden sonra gerçeği saklama inadının sebebi de Savaş'tı. Sırf öğrendiğinde gidip Oktay'ı öldürmesin, başı belaya girmesin diye susmuştu. Bu noktada da Meryem'le empati yapabilir. Zira aynısını yine kendisi de yapardı. Tüm bu benzerlikler ve Güçlü'nün sağlam karakteri, tavrının uzun sürmemesi gerektiğini ortaya koyuyor. Ama senaristlerimize güvenemediğim için kesin cümleler kurmaktan ne yazık ki kaçınıyorum...
O değil de, Güçlü Burcu'nun yarasını sarıp iyileştirecek derken; onda kocaman bir yara açıldı şimdi. Bu ikilinin birbirlerine sarılıp yaralarına derman bulacakları anlamını mı taşıyor yoksa? Taşısa nasıl olur acaba?.. Güçlü'nün bu çaresizliğini ve hüznünü gören Burcu da ona karşı tüm yelkenlerini indirse ya mesela? Olur olmadık pot kırmalarının önüne de geçmiş olmaz mı? Tekrar tekrar canının yanmasını önlemiş olmaz mı?.. Mesele gidip de adamı bulmak değil, giden gitmiş. Geri dönmesi de sadece Burcu'nun başına bela olmasına sebep olur bundan sonra. Güçlü onun geçmişini deşmeyi bırakıp, geleceğini kurtarmaya çalışmalı. Acıyan kalbini, Burcu'nun acıyan kalbinin üzerine koyup iyileştirmeye bakmalı... İkili için bu durum güzel bir fırsat. Umarım değerlendirirler. Güçlü derbeder olmuş, gözü kimseyi görmez bir berduşa çevrilirse de vay halimize. Bu bölüm izlediğimiz o Güçlü, ilk ve son olsun...
Bir saçmalığa da değinmek istiyorum. Açıkça saçmalık yazacağım, evet. Hatta paragrafın ilerleyen bölümlerinde de sıkça 'saçmalık' vurgusunda bulunacağım. Nurten üzerinden nasıl bir damar yaratmayı planlıyor senarist gerçekten hiç ama hiç anlamadım. Böyle saçma ve gereksiz bir aksa ne gerek vardı? O lüks arabanın içerisinde, saçı başı yapılmış gelip Meryem'i fırının önünde evire çevire dövmesindeki mantık neydi? Meryem'in hâlâ öylece dayak yemesi peki? Bu sahneleri hafızamdan nasıl silebilirim söyler misiniz Meryem Gültabak? Yürümekten aciz kadını birden intikam yeminiyle dolmuş bir caniye çevirmek ne gerçekten? Şaka mısınız? Oktay'ın ölmediğini biliyoruz. İyileşme aşamasında gördüğümüz zaman da, Meryem'le Savaş'ın başına gizliden gizliye işler açacağını da biliyoruz. Peki bu kısacık zaman diliminde bari #SavMer'e huzuru çok mu gördünüz? Derin Oktay oldu, Nurten de Derin. Gerçekten yazarken ne düşünüyorlardı çok merak ediyorum. Böyle başarılı bir drama senaristinin bu kadar amaçsız bir drama unsuru yaratmasından ben sıradan bir izleyici olarak esef duydum. Umarım kendisi de izlediğinde duymuştur ve Nurten saçmalığı en kısa sürede son bulur.
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder