İnsan kötü birisi olmak için doğmaz. İnsan, kötü birisi olarak da doğmaz. Hayatın sürüklediği gür bir nehir içinde savrulurken, başımıza gelenler bizi biz yapar. O nehrin suyu çekildiğinde ya da kıyıya ulaştığımızdaysa, başımıza gelenlerin tamamı bizim tercihlerimize dönüşür. Zira artık kendi adımlarımızı atıyoruzdur. Aldığımız ani kararlar, nehrin içinde sürüklenirken olduğu gibi kendimizi kurtarmak için değildir. Orada sürüklenirken ne kadar çaresizsek, ayaklarımız üzerindeyken o kadar çok kurtuluş yolu yaratabiliriz çünkü. Yani, kötü birisi olarak doğmayız ama kötü kalmayı biz seçeriz... Peki Ferhat içerisine itildiği kötülüğü bu kadar benimsemişken, onun için iyi birine dönüşmenin mümkünatı var mı? Yoksa zaten aslında iyi biri de, o iyiliğe ulaşmasını bilmek mi gerekli? Aslı bunu başarabilecek mi?..
İlk izlenimlerim fazlaca gömme içeriyor, evet
İlk tanıtımını izlediğimde, hikâyesine dair pek bilgim yoktu. Açık konuşmak gerekirse, bilgi sahibi olmak için de çaba sarf etmemiştim. İki başarılı oyuncu vardı ama cezbedici bir yanı yok gibiydi. Birinci bölümü izlediğimde de hislerimde yanılmadığımı düşündüm. Çok iyi performanslar izlemiştim ama dizi için aynı şeyi söylemem mümkün değildi. Ölümü/öldürmeyi normalleştirmesi, kötülüğü kanıksatmaya çalışması, bir kadının erkek hegemonyası altında baskıyla evliliğe sürüklenişi derken; "Ben ne izledim böyle?" diye dahi sordum kendime. Tabi o performansların garip bir çekiciliği de olmadı değil. Diğer iki hafta boyunca Söz'ü izleyip bölümü yorumladıktan hemen sonra, kayıttan oturup Siyah Beyaz Aşk'ı izledim. Ne zaman ki Ferhat Aslı'yı malikaneden alıp rezidans dairesine götürdü ve oradaki tavrı daha bir sert ve katlanılmaz olmaya başladı; bu sefer de bir daha izlemeyeceğim noktasına geldim. Tüm bu nobranlığa Aslı'nın bıçak darbesiyle bir es verilmese sanırım devamını da getirmezdim. Elbette şiddeti savunmuyorum lâkin, Ferhat'ın tavrının o bıçak darbesinden sonra değiştiğini kabul etmek lazım. Karşısında gözü döndüğünde, kendisi gibi düşünmeden hareket edecek birisi olduğunu gördü. Bu ona ilk geri adımını attırdı. Ondan sonrası da zaten, aşkın içerisine savurdu ikiliyi.
Kabul edelim, ilk üç bölüm evlerden ıraktı
Anlayacağınız ilk üç bölüm fecaatti ama dördüncü bölümden sonra dizi gözle görülür şekilde toparladı. Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat kötü bir noktada bayrak değişmediler yani. Yazdıkları son iki bölümü beğendiğimi söylemek isterim. Ardından Karagül'ün efsane senaristi Erkan Birgören geldi, işin rengi tümden değişti. Diyaloglara, hikâyenin gidişatına varana kadar büyük bir değişim yaşandı. İlk iki bölüm sağlam bir beton zemin döktü, son iki bölümdür de nazar değmesin o zemin üzerinde tam anlamıyla döktürmekte. Bir diziyi başından sonuna zerre sıkılmadan izleyebiliyor olmak büyük lütuf mâlum artık. Kendisine tebrikler vede teşekkürler. Ve tabi bir de daim olsun. Aslı ile Ferhat'ın aşkıyla, bizi yakıp, kavursun...
Ferhat, bu çocuk gerçekten sen misin?
Yazının başında insan kötü biri olarak doğmaz ama içerisine savrulduğu kötülüğü sürdürmeyi kendisi seçer demiştim. Ferhat için de durum tamamen bundan ibaretti aslında. Çocukluğuna gittiğimizde, sevgi dolu bir Ferhat karşılıyordu bizi. Günümüze döndüğümüzde sanki bambaşka birisinin geleceğini izliyor gibiydik. Babası sandığı kişi gözlerinin önünde öldürüldüğünde, onun için her şey geri dönüşü olmaz şekilde değişmiş meğerse. Hele de babasını öldüren adamı, dayısı sandığı öz babası Namık'ın dayatmasıyla öldürmesi; tam bir çıkmaz sokak etkisi yaratmış. Küçük yaşta sırtına yüklenen devasa yük, bir daha istese de atamayacağı bir kambura dönmüş. O da zaten zamanla buna uyum sağlamış, karanlık ve kir pas içinde bir adam olmuş. Ölümse, elinde oyuncak... Ama insanoğlu hayatının her döneminde çeşitli sınavlardan geçiyor. Onun vereceği son sınavın, hayatının tüm akışını değiştirecek bir adım olacağını nereden bilsin...
Atar atar, gidere gider bir Aslı
İdeal, başarılı bir doktor. Sert mizaçlı göründüğü kadar, yumuşak kalpli. Kimseyi kırmamaya gösterdiği özen, kırıldığı zamanlarda tırnaklarını gösterme hızıyla eş. Böyle birini karşına almak ne kadar doğru olurdu bilemiyorum ama bir gün, hastalanan doktor arkadaşının-ki sonradan hastalanmadığını, bilerek gitmediğini öğrendik- yerine bir hastaya gitme kararı alması onun için de her şeyi değiştirmiş oldu. Ayrıca büyük de bir aşkın kapısını araladı. Buna başlarda Stockholm Sendromu olarak yaklaştım ancak, zamanla bakış açım değişti. Ne kadar çaresiz olursa olsun, fikirlerinin dayatmayla değişeceği birisi değil çünkü Aslı. Kalbine söz geçirememesi, tamamen Ferhat'la alakalı. Çünkü Aslı'nın karşısında bir zaman sonra kötü görünmek için çırpınmaya başladı. Esasında içinde iyi bir adam sakladığınıysa, çokça kereler gösterdi. Aslı da bunu fark edince, işin rengi tamamen değişti. Karşısına geçip bir bataklık olduğunu yüzüne haykırdığında da aslında içinde iyi bir insan olduğunu biliyordu yani. Ferhat'ın duyduğu onca ağır söze hiçbir karşılık vermezken, gözünden sadece tek bir damla yaş süzülmesi de bataklık olmadığını kanıtlar cinstendi. O sadece derince bir bataklığa-Yani Namık belasına- saplanmıştı...
İnsan en çok kendisiyle ilgili gerçekleri duymaktan korkar aslında
Ferhat'ın en sevdiğim karakter özelliklerinden birisi de bu. Haksız olduğu hiçbir konuda, haklı görünme çabasına girmiyor. Karşısındaki tüm içinde birikenleri yüzüne çarparken, o sadece kendisiyle yüzleşiyor görünüyor... Sanki kendi hakkında düşündüklerini, o an karşısındakinden duymaktan haz alıyormuş gibi. "Ben iflah olmaz bir adamım" diye düşünmek, kendisini daha iyi hissettiriyor sanki. Çünkü artık iyi biri olamayacağını düşünüyor ve duydukları da ona bu yolda dayanak oluyor. Lâkin, aslında tüm bunların içinde taşıdığı o iyi adamın getirisi olduğunun farkında değil. Gerçekten kötü olan birisi, karşısına geçmiş dakikalarda hakaret savuran birine tek kelime etmeden durmaz; duramaz. Hele de sadece gözünden tek bir damla yaş süzülerek, temsili hak vermez. Ferhat iyi biri ve Aslı da onun bu iyi tarafını artık gün yüzüne çıkarmaya çalışmalı. Onu her fırsatta aşağılayıp, rencide etmeye de son vermeli...
Ben Ferhat'ı savunuyorum, gerçekten inanılmaz
İlk bölümlerde izlerken katlanamadığım adamı, şuan savunuyor olmak gerçekten garip geliyor kabul etmem lazım. Ancak, gerçekler bunlar. Ferhat çokça değişti, daha da değişecek. Evet, yine kötülükler yapacak ve hatta yine birilerini öldürecek ama bunların hepsini o iyi adama ulaşmak için yapacak. O kadar derine batmış vaziyette ki, birilerini aşağıya çekmeden yukarı çıkması mümkün değil. Bundan sonraki tek dayanağı da Aslı. Her ne kadar bundan çok rahatsızmış gibi davransa da, o bataklığın hemen yanında kökü diplere uzanan bir ağaç Ferhat için artık. Ve istemiyor görünerek, güçlü dallarını onu kurtarmak için çoktan uzattı bile... Eğer uzatmamış olsa o dalları, Yiğit'e nasıl evlendiklerinin hikâyesini anlatmaz mıydı? Eğer Ferhat bataklıktan kurtulmak için o dallara tutunmamış olsa, Aslı kardeşine kendilerini ihbar etmek için giderken ne yapıp edip durdurmaz mıydı?.. Yani onlar artık birbirlerine sıkı sıkıya bağlı. Ve ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, o bağın kopması söz konusu değil...
Tehlike Ferhat'ın göbek adı olmuş, sen ne diyorsun?
Elbette tehlikeler tam gaz sürüyor, sürecek. Ferhat'ın başında dört koldan bela var. Namık'ın öz babası olduğu gerçeğini öğrenmesi bile başlı başına dünyasının başına yıkılması demek olacak. Ama ona sıra gelmeden, öldürdüğü Şahin yüzünden başı çokça ağrıyacak. Tam Cüneyt köşeye sıkıştı, azalarak biter herhalde dedik. Hop, Ferhat'ın silahından çıkan kurşun Şahin'in kafatasını deldi. O anları da Cüneyt beyin kayıt altına alacağı tuttu! Sadece o değil, Ebru da görüntü kaydediyor gibiydi. Ve o da bu durumu intikam almak için kullanacaktır. Bu arada meğersem Ebru, Namık'ın bir numaralı düşmanı Şahin'in kızıymış ve onu çokça seven Aslı'yı en başında bu ateşin içerisine bile isteye atmış. -Laf aramızda iyi ki atmış- Anlayacağınız; olaylar, olaylar...
Hadi şimdi de örsele Ferhat'ı görelim Aslı hanım!
Her şey daha yeni başlıyor. Tüm bu anlarda iyi olan tek şeyse, Aslı'nın Ferhat'ın öz babasının Namık olduğunu öğrenmesiydi bana sorarsanız. Bundan sonra tavrında biraz olsun yumuşama olacaktır. Kim, öz babasının bile isteye katil ederek kötülüğün safına yerleştirdiği o adamla empati yapmaz ki şimdi?..
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder