Bozuk bir zihinle yola çıkıyorsan eğer, eninde sonunda varacağın yer kendi karanlık dehlizin olur. Yaptıklarına ne kadar anlam yüklersen yükle, gerekirse bir ülkenin kurtuluşunu sağlayanlardan olacağını düşün; fark etmez. Eğer bir gün taktığın maskeden sıkılırsan, gerçek kendini bulman ve olası sona yürümen çok da imkansız değil. Güç, insanın en büyük zehridir. Tadına bir kere baktın mı, yola çıkma amacından sapmaya çok yaklaşmışsın demektir. Eğer davanda gerçekten dürüstsen, seni hiçbir şeyin değiştiremediği gibi güç de değiştiremez. Yok, o davayı bir şeyler için araç olsun diye ya da birine kendini ispat için üzerine giydiysen geçmiş olsun. Dağıstanlı, olsun mu?..
40. Bölüm
İlk bölümden beri onda hoş olmayan bir şeyler vardı hep. Her yaptığının altında başka bir neden aramaya itiyordu, hali tavrı. Bundan sebep en başından beri bir türlü sevebildiğimi söylemem. Mâlum ki kartları açık oynayanlar her zaman daha dürüsttür, her hamlesini saklayan ve daima blöf yapmaya çalışanlar için aynını söylemek mümkün değil. Dağıstanlı da ikinci kategoriye giriyor biliyorsunuz. Eninde sonunda başına çorap örülmesi kaçınılmaz olan kısma yani. Ne ekersen onu biçersin demişler, blöfün on kere iş görür belki ama on birincisinde her şeyin tepetaklak olmayacağının garantisi yok neticede... Tabii şunu da kabul etmek lazım, şahsen karakterin çıkış amacının bu kadar sorunlu bir noktaya dayandığını düşünmüyorum. Bölümler ilerledikçe, oldukça keskin değişimler yaşadığını gördük çünkü. Ama en keskini, bu bölüm ayna karşısında izlediğimiz haliydi... Babasına kendini ispat etmeye çalışan o çaresiz adama üzülmedim elbette ve şahsen hikâyesinin bu kadar dramatikleştirilmesini de istemezdim. Ancak varılan yoldan memnunum.
Çıkış amacı ne kadar iyi olursa olsun, gücün zehirlediği bir Dağıstanlı izledik. Zehirlendikçe, etrafındaki herkesten uzaklaştığını gördük. Yapayalnız kaldığı ilk anda da, Seher'in dahi silah doğrulttuğu bir noktada buldu kendisini. Bir yere varacak mı? Kısa vadede sanmıyorum. Dağıstanlı'nın bu kadar kolay pes edeceğini de düşünmüyorum. Bir şekilde bela olmaya devam edecektir bence. O kadar kolay el çektirilecek bir karakter değil görünmekte. Tabii istediğim artık onun defterinin tümden kapanması. Zira dizideki her olayın, her karakterin ona bağlanması can sıkıcı olmaya başladı. Hem Tevfik de daha az şerefsiz olmuşken, yaptığı iyiliğin keyfini bir süre sürsün. Nasılsa karakterin kısa süre içerisinde diziden ayrılacağı söylenmekte. Umarım Dağıstanlı eliyle olmaz bu arada. bunu Cevdet'in yapmasına ise pek kızamam...
En başa döndüğümüzde, sırtından vurulmuş Cevdet geliyor gözümün önüne. Güç için, para için, mevki için en iyi arkadaşını gözünü kırpmadan vuran bir adamın, değişmiş olduğuna inanmak hiç kolay değil. Tam bir değişim gerçekleştirdiğini de söyleyemeyiz lâkin, bunun için dahi Cevdet'i ikna etmesi çok zor. Onu bir süre daha yaşatabilecek tek şey Azize ve o kozun da ne kadar süre etkili olacağını göreceğiz... Karakter eğer ölerek ayrılacaksa, bu Cevdet'in hakkıdır. Nasıl, Dağıstanlı'nın alt edilmesinin Tevfik'in hakkı olduğunu savundum, bunu da öyle savunuyorum... Gönül ister ki, ölüm ihtimali hiç olmasın ama yazılan çizilenler ortada... (edit: yoksa bir ihtimal daha mı var?) Azize'nin yaşadığı da böylece artık ortaya çıkar sanıyorum. Konunun sakız gibi uzamış olmasından yana dertliyim. Ben Azize ve Cevdet'i yan yana görmek istiyorum. Birbirlerine sarıldıklarını, hasret giderdiklerini, birlikte mücadele ettiklerini izlemek istiyorum. Bu hasretin daha fazla uzamaması için Hamilton'a dahi gereken son yazılabilir. Laf aramızda, o sonda yakın denmekte... Artık üzülmekten de usandım, hayırlısı deyip geçeyim...
Onu da en başından beri hiç sevemedim. Şimdi öldü diye sevdim dersem yalanın katmerlisi olur. Dizide ne kadar katliam, işkence varsa üzerinde denenmesine bile ses etmezdim düşünün. En çirkin kızla evlendirilse, bayram ederdim; öyle bir sevgisizlik hali. Ama son aksında o kadar çok şık harekette bulundu ki, onu iyi anacak bir iki şey bulmak için ilerleyen cümlelerde kendimi kastığımı göreceksiniz efenim... Mehmet vatan sevdalısı bir genç olarak girdi hayatımıza. Gözü kara, cevval, hakiki bir vatanperver. Bu uğurda gözünü kırpmadan ölmeyi seçmesi hiç şaşırtıcı değil yani. Her ne kadar Hilal'e olan aşkı ve o aşk için yaptıkları sinirlerimi zıplatsa da öyle. Son kertede ölüme yürürken, Leon'u bulundukları yerden uzaklaştırması, ona Hilal'in suçlamaması için bir mektup bırakması ve çok sevdiği vatanı için canından vazgeçmesi çok şık ve kıymetli hareketlerdi. Genco Özak'ın en başından beri sergilediği performans da öyle. Hiç sırıtmadan, her sahnesinde devleştiği için tebrik ederim. Emeklerine sağlık...
Bu çocuk ne yapsa gerçekten kıymeti bilinmiyor, aklını çıldırırsın. Ne yana dönse arkasından biri tekme atmak için bekliyor gibi, izlerken geriliyorum gerçekten. "Siz Leon'dan ne istiyorsunuz?" diye bazı DM'lere koşmak istediğimi de yazayım. Saygımdan -esasen korkumdan, evet- ilişmiyorum ama yani lütfen... Hilal şahane bir vatansever. Mükemmel bir evlat. Ama pek kıymet bilen bir aşık değil gibi geliyor artık bana. Leon'u her durumda suçlayacak bir argüman yaratmasından sıkıldığımı belirtmek zorundayım. Bu çocuk ne adım atarsa atsın, illa ki beğenmediği bir şey oluyor ve bunun için çektirmediği çile de kalmıyor. Yahu senin için vatanına ihanet eden adamın, nasıl seni üzmek niyetiyle bir şeyler yaptığını düşünürsün? O bu saatten sonra vatanı için değil, bir kutsal davası bir de senin için ölmeyi göze alır farkında değil misin? Onu her durumda suçlayacak bir şey bulma biricik zivzivimiz rica ediyorum artık senden.
Mehmet'i yakalatmasa işin ucu sana dokunacaktı. Ve onun yerinde olsa, aynını yapacağını Mehmet de söyledi. Sana ya da değer verdiğin şeylere zarar vermek niyetiyle hiçbir şey yapmaz Leon, artık bunu anla. Siz karı kocasınız, birazcık kıymetini bilin... Her ne kadar Cevdet aşkları konusunda minik bir set çekmiş gibi dursa da, Leon'un tavrı karşısında o setin üstünden geçerek odadan çıktığını çok net gördük. Ne kadar saygı duyuyor ve hatta korkuyor olursa olsun, aşkını gözünü kırpmadan savunma cesareti gösteren o yiğide nasıl saygı duymasın zaten? Cevdet de duydu bence. Hem duymasa ne olur? Kızın gitti, Leon'a yar oldu Cevdet. Arkasından el salla babası...
Onların arasındaki ilişkinin gittiği noktayı anlamakta zorlanmıyorum dersem yalan olur. Yakup'un hâlâ ne yapmaya çalıştığını anlayabilen birileri olduğunu da sanmıyorum. Ama Yıldız'ın evliliklerini ayakta tutma mücadelesinin bir ucundan artık o da tutsa diyorum. Belki Cevdet'ten çekiniyor belki de içerisinde olduğu durumda bir aşkı kendisine yakıştıramıyor, nedeni nedir bilmiyoruz; lâkin bildiğin bir şey var ki ikisi de birbirine çok yakışıyor ve artık aşkın karşısında bu kadar direnmelerinin bir manası yok. Şimdi kıymetini bilmeyecekler de, ne zaman bilecekler söyler misiniz? Yıldız ona adım attıkça gerisin geriye kaçmasın, bir adım da o atsın. Ne kaybeder? Bıraksın, aşk kazansın...
Keyifli bir bölüm izlediğimizi söylemeliyim. Ama ana karakterlerimizden daha çok yan karakterleri izliyor olmanın bir süre sonra anksiyete bozukluğuna yol açmaya başladığını da not düşmek istiyorum. Haftalardır Dağıstanlı ve şürekâsı ile açıyor, yine onlarla kapıyoruz. Azize bile o kısma dahil olduğu halde bir avuç dakika izleyebiliyoruz. Tamam dizinin ana konusu vatan, millet, sakarya. Bunu biz de biliyor ve destekliyoruz ancak, bu baş karakterlerimizi daha çok izlemek istediğimiz gerçeğini değiştirmiyor. Bizi onlarsızlığa mahkum etmeyin. Zaten yeterince mahkumluk çekmedik mi sizce de?..
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder