Ne kadar çabalarsan çabala, istediğinin olmadığı zamanlardan geçebilirsin. Ne yaparsan yap, olacak olanı değiştirme kudretin olamayabilir bazen. Neye inandığın ya da inanmadığın da çözüm değildir. Hayat bu, sana sormadan akar ve sen bir yerinden tutup kendini sağlama almaya çalışırsın. Başarılı olur musun? Tartışılır... Cevdet uzun zamandır vatan haini damgası yiyerek, vatanı için mücadele etmekte. Hiç olmadığı kadar kendinden ve ailesinden fedakârlık yaptı ve daha da yapmaya yeminli. Ama işler istediği gibi gidecek mi, gerçek bir muamma...
47. Bölüm
Zeki bir Türk askeri var karşımızda. Hiç olmadığı kadar gözü kara, gerekirse bu uğurda gözünü kırpmadan ölümü seçecek kadar da cesur. Böyle bir insanın yapamayacağı şey yoktur ve her biri gerçek bir başarı nişanesine dönüşür sonrasında... Cevdet'in bu zamana kadar köşeye sıkıştığı her seferinde yaptığı olağanüstü plânları izledik. Bir oda dolusu üst düzey Yunan askerini öldürdü, karargahı havaya uçurdu da; kimse kendisinden şüphe etmedi. Şimdi bir pusula, bir de görüşme yetecek mi kellesini almaya yani? Flipos'un bu kadar erken alevlenmesi için bir sebep yoktu bence. Bir açıklamasının mutlaka olacağını düşünmeliydi. Bu zamana kadar çok iyi kandırıldı zira Cevdet tarafından, bir anda böylesine ufkunun açılması yersizdi... Her ne kadar Cevdet bir plânı olduğunu anlayıp ilk seferde savuştursa da, Yunanistan'dan yeni gelen Adonis diğer yeni gelen Yunan askerleri gibi direkt Cevdet'i hedef tahtasına koydu ve onlardan farklı olarak bu sefer büyük bir şüphe tohumu ekmeyi başardı. Peki, o tohumlar yeşerir mi?..
Hep söylediğim gibi, Flipos ne yazık ki kestirilemez bir karakter. Ne düşündüğünü, bir an sonrasında ne yapacağını tahmin etmek imkansız. Şimdiden sonra da hep öyle olacak. Ama Cevdet'in ikna gücünü yabana atamıyorum ben. İlla ki İsmet Paşa ile görüşmesini bir noktaya bağlayacaktır. Eğer gerçekten sağlam bir yalan uydurursa, şimdiye kadar olduğu gibi -Adonis tıpkı geçtiğimiz sezonun Stavro'su gibi inanmasa da- Flipos'u ikna edebilir. Bunun için ödeyeceği bedel, yeniden ailesini İzmir'in dışına göndermek olursa bileklerimi dikine dikine keserim; onu da not düşeyim. Eğer böyle bir tekrara düşmemek için, Flipos'u inanmaz gösterirlerse de sonuç ortada. Ya ölecek ya da sürülecek. Ki, ölmesi hakkında bir karar çıkması daha yüksek ihtimal. Tam da teslim olmuşken, durumu bu kadar büyük bir çıkmaza sokacaklarını düşünmüyorum. En azından şimdilik biraz erken. Yine de belli olmaz, ben umutla bekleyeceğim yalnızca...
Bazen umut etmekten başka bir çare kalmıyor. Ne olursa olsun, ne yaşamış olursan ol seni hayata küçücük bir umut bile bağlayabiliyor. Mesela, Hilal'le Leon'un sonunda mutlu bir hayata kavuşacaklarını umut etmeleri gibi. Çocukları olacağını düşlemeleri, bunu keyifle konuşmaları gibi. Hepsi birer umut nihayetinde. Gerçeğe dönüşeceği belli olmayan, dönüşmesi arzulanan beklentiler. Tabii işin çocuk yapma boyutuna varması için gerekli prosedürleri yerine getirmek gerektiğini atlamazlar umarım. Bir-iki bölüm bu noktada bir adım beklemiyorum haliyle, Cevdet'in başına gelenlerden ötürü ama sonrasında artık işi ciddiyete bindirmek gerektiği açık. Cevdet kendini kurtarsa da, kurtaramasa da kızının kalbine düşen sevdayı birinci ağızdan dinlemeli. Razı olduğunu da dile getirmeli. Hilal'le Leon'un ondan sonra da hayata tutunabilmeleri için bu gerekli. Ortada bir savaş var ve Hilal her an töhmet altında kalmaya açık. Leon'un onu askeri imkanlarıyla kanatlarının altına almasından daha sağlıklı ne olabilir, o dönemde?
Şunu kabul edelim, Hilal'e istediğimiz gibi vatan müdafaası sahneleri yazılmayacak çok net. En azından büründüğü zırhla, gizliden gizliye mücadele edişini izleyelim. Leon'la birlikte, bu savaşın en az hasarla geçip gitmesi için çaba sarf edişlerini görelim. Karakterin hakkı gerçekten bu yazılanlar değil. Bir bölüm Halit İkbal, on bölüm sadece yaşananlara tasalanan herhangi bir Türk kızı olarak izlemek istemiyorum onu. Kimsenin de istediğini sanmıyorum... Demem o ki, şu işin adını gerçekten koyun. O küçücük Samet'in bile direkt aklına bu geldi ikisini yan yana, gözlerinden kalpler çıkıyor vaziyette gördüğünde; bizi daha nasıl durdurabilirsiniz ki?..
Birini durdurmak istiyorsanız mesela, o kişi Aleksi olabilir. Flipos dahi tüm iğrençliklerine rağmen gözüme daha sevimli geliyor. Zira gerçek bir amacı var ve ilk bölümden beri karakteri o amaca hizmet ediyor. Lâkin Aleksi için aynısını söylemek imkansız. Diziye dahil olduğu ilk bölümden atıla çıkan, ona buna laf sokmaktan başka bir işe yaramayan karakterin şimdi birden gözünü hırs bürümüş bir cani olması sadece göz yoruyor. Daha dün çocuk gibi hareket ediyordun, ne zaman büyüdün de tavernalar, köle ticaretleri peşinde koşar oldun?.. Baştan atıla çıkmış bir karakteri ne yaparsanız yapın hikâyenin bir yerine yerleştiremezsiniz, çünkü sırıtır. Aleksi de olabildiğince sırıtıyor. Tıpkı Hamilton gibi, yaptıkları "Bölümde varlığı olsun da, nasıl olursa olsun"dan bir adım öteye geçmiyor. Geçmeyecek de...
Yıldız'la Yakub'un durumu ise bilindik, bir adım ileri kırk adım geri. Şimdi bir fırsatı var Yakub'un aslında, Kuvay-i Milliyeci olduğunu söyleyerek Yıldız'ı Havva ile arasında bir şey olmadığına ikna edebilir. Ama bu fırsatı kullanmayacağından da eminim. Tabii umarım, tıpkı o Yunan ailenin Azize'nin adını hiç vermemesi gibi bu konuda da yanılırım. Bunu çokça isterim. Göreceğiz bakalım... Cevdet'in gerçek kimliğinin ortaya çıkmasını merkeze alan bölümün, bu anlar dışında çok da cazip olduğunu söyleyemeyeceğim. HiLeon'un evdeki çocuk muhabbeti ve Latife hanımın Adonis'e ağzının payını verdiği sahneyi pas geçerek yazıyorum. Dilerim bir sonraki bölüm dişe dokunur cinsten olur. Özellikle de buna ihtiyaç olduğu ayan beyan ortadayken. Artık, hayırlısı...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder