Aşk dediğin, karmakarışıktır. İçine düştüğünde sarhoş gibi olman da kaçınılmazdır. Ne yaşadığını, ne istediğini, ne söylediğini bilmediğin bir hale bürünmen de keza. Ama birisine hayranlık duymak da böyledir. Kafan aynı şekilde karışır, bambaşka düşüncelere gark olursun, sonunda belki de hiç istemeyeceğin bir yola savrulursun. Aşık oldum sanarsın ama eninde sonunda olmadığını anlarsın. Kimi zaman bu gerçeği biri yüzüne tokat gibi çarpar, kimi zaman da sen gerçek aşka düştüğünde duruma ayarsın. Hazan gel kabul et, sen Yağız'a aşıksın...
Zorlama aşk da bir yere kadar haliyle
İnsan ne olursa olsun sevdiğine toz konduramaz, onun için yapmayacağı da olmaz. En ufak şeyde kendi başından kaynar sular döküldüğünü hisseder. Gerekirse, onun yerine kendisini feda eder. Tıpkı Hazan'ın defalarca kendisiyle çeliştiği halde, durmadan Yağız için yaptığı gibi... Bu kabul etmesi zor bir gerçek olabilir, üstesinden gelmesi zor bir durum da olabilir. Mâlum, bulunduğu pozisyon gereği herkesin yanlış anlamasına açık. Lâkin, bu demek değil ki yanlışın üzerine de gitmek gerekli.
Olmayacak bir limana kürek çekmenin ne manası var kalbini de, hissettiklerini de, gerçekten kimi sevdiğini de biliyorken? Hem ona hem kendine zarar. Hazan'ın da artık bu gerçeği kabullenmesini bekliyorum ben. Yağız'a aşık olduğu ayan beyan ortada, bu gerçekle daha fazla mücadele etmeden Sinan'la yollarını ayırmalı. Tamam, ayrılması demek pat diye Yağız'la aşk yaşayabileceği anlamına gelmiyor. Ama Sinan'la sevgili kalmaya devam ettiği sürece, sonunda Yağız'la birlikte olabilme ihtimali daha da azalıyor. İşin nereye varacağını, nasıl ciddileşebileceğini kestirmek imkansız çünkü. Hele de Sırma Yanık'ın elindeyken senaryonun anahtarı.
Gelin şimdi biraz dürüst olalım
Ortada kimilerine göre büyük bir yanlış var. Bu yanlış ki, toplum ahlâkına da aykırı hatta. Öyle ki, Hazan'a bu durumda yakıştırılacak sıfatlar dahi hazır... Ancak hâlâ, "Sen nasıl çıktığın adamın abisine aşık olursun?" noktasında olan birisi varsa, üzgünüm ama diziden şimdiye değin hiçbir şey anlamamıştır. Daha ilk bölümde, Yağız'la Hazan'ı karşı karşıya getiren o final sahnesi bugüne selam çakıyordu. Öyle büyük bir kırılma yaşadılar ki, o kırılmanın sonucu ancak ve ancak aşk olabilirdi ve de oldu. Bunu inkar etmenin, Yağız'ı namussuzlukla suçlamanın, Hazan'a bin bir yakıştırma yapmanın hiçbir anlamı yok yani. Eğer bugün tam tersi bir durum söz konusu olsaydı; yani Hazan Yağız'la çıkıyorken aslında kendini Sinan'a aşık bulsaydı, o zaman Sinan da 'namussuz' olacak mıydı? Hazan o zaman da hafif meşrep mi addedilecekti? Terazi kendimizden yana tarttığında "Oh oh şahane" de, başkasından yana tarttığında neden "Tü, kaka!"?.. Eğri oturup doğru konuşalım, ilk bölüm YağHaz'ın tohumları o otel odasında ekilmişti. Bu süreçte üçgen sevdası taşıyan Sırma hanım, Hazan'ın Sinan hayranlığını kullanıp işi bu kadar dallanıp budaklandırdı. Yani asıl kızılması gereken kişi ne Hazan ne de Yağız, Sırma Yanık'ın ta kendisi...
Bu adam daha ne yapsın istiyorsunuz?..
Haftalardır kendisiyle mücadele eden bir adam var. Aslında aylardır... Hazan o yüz doları yüzüne attığı ilk andan beri, Yağız'ın kalbinde bir yerlerde volkanlar patlamaya başladı. Göz göze dahi gelmekten kaçındığı bir aşkın içerisine düştüğünü anladığında da, elinden geldiğince kendini geri çekti. Kimse çekmedi diyemez. Ama Sinan'ın çocuksu kişiliği, bencil yanı kendini ne kadar aşık sansa da Hazan için çokça katlanılmaz boyutlara ulaşıyordu ve ipin ucu da, ona bu çocuksu hallerine çeki düzen versin diye oyun oynadığı sırada Yağız'ın yan dairesine taşındığında koptu. Hem bir an yanından ayrılmayışı içinde saklı olan o gerçeği ortaya çıkardı hem de Yağız'ın şimdiye kadar verdiği mücadele boşa çıktı. İkisi de birbirine kör kütük aşıktı ve mahalle baskısı bu aşkı yaşamaya engel olamazdı; olamayacak da...
Gerçeklerden kaçamazsın...
Tabii işin suyunun çıkarıldığını düşündüğüm çok oldu. 38 hafta gibi bir zaman bu gerçeğin peşinde koşulmasını beklemek herkes için de çok zordu. Sabırlı bir fandom olduğu için karşılarında oldukça şanslı olduklarını düşünüyorum. Yoksa şimdiye çoktan diziden umudu kesip, kendilerini başka bir maceraya savurmuşlardı. Bu uzun bekleyiş, ister istemez diğer tarafı kendini haklı göstermek için bahanelere sarılmaya itti. Gerçeği kabullenmemek için direnirken, o aşkı suyun üzerinde tutabildikleri can simidi oldu. Eninde sonunda çıkış yoluna sapınca senaryo, o simidin havası ister istemez söndü ve gerçekler gün gibi su yüzüne çıktı. Zira bir taraf can simidine tutunurken, diğer taraf büyükçe bir denizaltında komutanlarından suyun yüzüne çıkma emrini almayı bekliyordu...
Bu fandomdan korkun derim
İşleri hiç kolay değil, aşmaları gereken çokça mesafe ve katlanmaları gereken birçok zorluk var. Ancak şu durumda önemli olan nokta bu değil, şuan esas mesele artık birbirlerini sevdiklerini hem kendilerine hem de birbirlerine itiraf etmeleri gerektiği gerçeği. O andan sonra zorluklara göğüs germek ikisi için de daha kolay olacak işte. Kerime'nin saçmasalak ölüm oyunu da umarım bu amaca hizmet eder en sonunda. Her ne kadar Yağız'ın kafasına bir kürek darbesi indirip bayıltsa da, bir yere varmayacağını biliyoruz bu girişimin. Öldürmeye çalıştığı o kişinin öz oğlu olduğunu öğrendiğinde Kerime kendini öldürsün, bu iş huzur içinde çözülsün. Ne Yağız'ın eli kana bulansın ne de mesele daha travmatik boyutlara vardırılsın. Hayatın gelip geçici, kısacık bir anda saklı olduğunu yakinen gören YağHaz da artık el ele tutuşsun. Gerisi nasılsa gelir dediğim gibi. Oldu da gelmedi mi? İstedikleri selfieyi almak için seti çelenkle trolleyen fandom, yanlarına nikah memuru alıp basmasını da bilir.
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder