İnsan dediğin olmadık dertlere, bitmez çilelere hapis. Birçok sınavdan geçiyor, hemen ardından bir yenisine hazırlanması gerekiyor. Sonsuz bir döngünün içerisinde öylece debeleniyor... Böyle bakınca hayatın hiç de çekilir bir yanı olmadığını kabul ediyorum. Ancak, yine hayatın bizim tercihlerimizle güzelleşebileceğine inanıyorum. Doğru seçimler yaptığımızda, kararlar aldığımızda neden mutlu şeyler de olmasın ki? Hele de bu süreçte mükemmel iki evladın olmuş, etrafında da şahane insanlar biriktirmişsen. Peki, Bahar için bunlar yeterli mi?..
İnsan olmak zor, kadın olmak ayrı zor...
İnsan olmak zor, kadın olmak ayrı zor. Hele de bizim ülkemizde... Caydırıcı olmayan kanunlar karşısında kadınların her zaman ezilen olduğunu görmemek için kör olmak gerek. Hayatın her alanında olmaları gerekiyorken, kimi -sözde- alimlerin onlar üzerinden akıl sır ermez açıklamalar yapmaları da ayrı fecaat. Aslında daha fecaat olan bu insanların özgürce konuşabiliyor olmaları ya, o da apayrı bir mesele... Kadın'a bu yönüyle de bakmak gerekiyor yani. Bahar hayatın karşısına çıkartabileceği neredeyse bütün zorluklarla karşı karşıya gelmiş zaman boyunca. Çok sevdiği Sarp'ın öldüğünü öğrendiği günden beri hele daha da zor bir hayat var karşısında. Onunla mücadele ederken, her daim dik durabilmesinin sebebi ise iki evladı. Birbirinden tatlı Nisan ve Doruk için katlandığı her şeyin, günün sonunda tüm zorlukları tek tek aşarken, yardımcısı olması gerektiğiyse kesin. Bu noktada ilk hamle Arif, Ceyda ve Yeliz'in hayatına girmesi oldu. İkinci hamle ise Enver'e ait. Sen ne güzel adamsın öyle...
Hastalık dediğin en büyük düşman...
Elbette aslolan Bahar'ın kendi ayakları üzerinde durabildiğini izlemek. Bir yere kadar da bunu izledik. Kimseye eyvallahı olmayan, çocukları için iki işte birden çalışan, fedakârlık yapmadığı tek bir an dahi görmediğimiz güçlü bir kadın portresi çizdi. Tüm bu zorluklarla çocuklarını yıpratmamak için masallar uyduran ve o masalları yaşayan mükemmel bir anne vardı karşımızda... Ama hayatın karşısına çıkartabileceği sınavların en dertlilerinden birisi geldi buldu Bahar'ı. Ve o saatten sonra mesele kendi ayakları üzerinde durabilmesinden çıktı, gerçekten ayakları üzerinde durabilme meselesine döndü. Kemik iliği yetmezliği yaşayan karakter için artık hem iki çocuğuyla ilgilenmek hem de çalışmak mümkün değildi...
Görünene aldanmamak lazım demezler mi hep?..
İlk gördüğünde soğuk benizli, kötücül duran ve hatta kaba olduğu hissedilen o adamın bu süreçte her daim yanında olacağını mesela bilemezdi... Pavyonda çalışan, tam da o hayatın insanı görünen ve görece yine kaba olan komşusunun, mükemmel bir kardeşe dönüşeceğini de bilemezdi... Çalıştığı konfeksiyon atölyesinde tanıştığı, sonradan çok iyi arkadaş olduğu o deli dolu kadının da yine kardeşlik mertebesine yaklaşması sürprizdi onun için... O hayatı boyunca hep bir başına kalmıştı. Etrafında insanlar varken de yalnızdı. Bir Sarp'la iki kişilik kalabalık bir aile olabilmişti, o da zamansız gitmişti. Ondan yadigâr çocuklarıyla, yine bir başına yaşamaya çalışırken; Arif, Ceyda ve Yeliz ona ilaç gibi geldi...
Doğurmak değil mesele, anne olabilmek...
Aile noktasında ezelden beri dertli olan, babasının esas sevdiği kadının ismini ona vermesiyle birlikte tüm hayatının seyri değişen Bahar için, anne kavramı çok bilinmeyenli bir denklemden başka bir şey değildi. Ondan olabildiğince uzak duruyordu ama bilmediği, lanet üvey kardeşi tüm şirretlikleriyle hep ensesindeydi. Sarp'ın gidişi de zaten onun eseriydi... Bahar'ın bunu öğrenmesi çok zaman aldı ama o süreçte annesiyle olan sorunlarını da az biraz çözebildiğini gördük. Şirin ile kimse sorunlarını çözemeyeceği için onu kâle bile almıyorum. Lâkin öyle güzel bir insan daha dokundu ki hayatına, seslenemediği babası olmuştu bile... Enver ilk göründüğü sahneden itibaren tam bir sevgi yumağı. Mükemmel bir karakter biçilmiş kendisine ve izlerken içim ışıkla doluyor. Bahar'a her durumda sahip çıkması, öz kızından daha çok ilgi göstermesi şahane değil de ne? Yıllarca yapamadığı babalığı, kısacık sürede yapma gayreti mükemmelden de öte. Bu zorlu hastalıkla mücadele ederken, etrafında eğer tüm bu insanlar -Şirin hariç tabii- olmasa Bahar kesinlikle daha kötü bir durumda olurdu günün sonunda. İyi ki, iyi insanlar da var hayatta. Ve nadir de olsa, çıkıyorlar karşımıza...
Gerçek ortaya çıksa bir dert, çıkmasa yine dert
Sarp meselesi için en başından beri olabildiğince nötr olduğumu belirtmek zorundayım. Açıkçası flashbackle geçmişte yaşadıkları anılara gittiğimizde, hiçbirinde zerrece etkilenmedim. Evet, ben duygusuz olabilirim ama ne bileyim; Sarp-Bahar aşkı bana en başından beri hiç elektrik vermedi. Diyeceksiniz ki, 'en başından Arif'le aşk yaşasın istediğin için öyle düşünüyorsun'. Hayır. İnanın ilk birkaç hafta bu aklımın ucundan dahi geçmedi. Ne zaman ki Arif gerçekten ilgili bir adam oldu, Bahar'ın her daim elinden tuttu; işte o andan sonra benim için ArBah bir ihtimale dönüştü. Zaten sonraki süreçte de, Arif'in aşkı artık gizleyemediği şekilde meydandaydı. Bahar da bunun farkındaydı ama işte, onun aklı hep Sarp'taydı...
Şimdi peki? Hâlâ kalbinin tam olarak Arif'e ait olduğuna inanmıyorum ben mesela. Sarp karşısına çıktığında, ne yaşamış olursa olsun tüm gemileri yakıp ona koşacakmış gibi geliyor arada. Böyle düşündüğümde de, istemiyorum gerçeği öğrenmesini. Ancak bu açık bir vicdansızlık ve artık öğrenmesi gerekliydi... Her ne kadar Arif'le aralarındaki şeyin adını koyup, işi ciddiyete dökmelerinden sonra Sarp'ın yaşadığını öğrenmesini istesem de bu durumun çok uzadığını da düşünmüyor değilim. Yani bir yanım hâlâ Sarp'ın yaşadığını bilmemesine seviniyor ama diğer yanım da 'çok uzadı yahu' diye söyleniyor. Arada kaldım...
Daha uzar bu mesele...
Gelecek sezona sarktıysa, gerçeğin yine kolay kolay ortaya çıkmayacağı bir kere kesin. Bu hâlin dizinin izlenirliği noktasında sorun teşkil etme ihtimali yok değil yani. Sarp'ın hikâyesi, yeniden ortaya çıkış biçimi ve beraberinde getirdiği sorunları düşünecek olursak hem de... Nihayetinde tek başına geri dönmedi. Bir eş, iki çocuk, kötü bir kayınbaba da beraberinde geldi-Anne belası da vardı, intihar etti-. Ve gerçek ortaya çıkmadıkça Bahar'ı o adamdan da, yapacaklarından da koruması imkansız. Bu da daha çok kötülükle karşı karşıya gelebilecekleri anlamına geliyor. Hele Enver'in o kötülüklerden birinde can vermiş olma ihtimali var ki, eğer gerçekleşirse peşinen yazayım uzun süre yeni sezonu izleyip izlememek noktasında kararsız kalırım...
Demem o ki sadece iki yanı değil, her yanı pislikli değnek durumu söz konusu. Öğrenmese gerçeği, Arif'e olan hisleri olması gerektiği noktaya savrulacak ve belki de evlenecekler. Öğrense, ArBah sürümcemede kalacak ister istemez ama karşılaşabileceği kötülükleri Sarp önceden engelleyebilecek. Daha ilik nakli dahi yapılmamışken, canı da hep çok yanacak... Bir erkek gözüyle, kadın olmak çok zor ama Bahar olmak da hiç kolay değil yani. Umarım Hande Altaylı tüm bu dengeleri ve değişkenleri iyi analiz ederek, en doğru rotayı çizer hikâyeye. Güveniyorum kendisine.
Ah Dorukcum, sen gördün ama yeterli olacağı meçhul...
Doruk'un babasını görmesi, başlı başına Sarp'ın zaten öğreneceği anlamına gelmiyor mâlum ya da Bahar'ın Doruk'a inanıp yaşadığını düşüneceğine... Nasıl şimdiye değin öğrenmeleri için tüm anlar hazırlanmış ama son anda bir şeyler olup, yeniden öğrenmemeleri sağlanmışsa pek âlâ bu iki durum da öyle geçiştirilebilir. O yüzden Dorukcumun babasını görmesinin, her şeyin ortaya çıkması anlamına geldiğini düşünmüyorum. Sonuçta bize çok fazla söylenmememiz için elle tutulur bir şey vermek zorundaydılar. Olan da tamamen buydu. Bak mesela, Nisan görmüş olsaydı o zaman kesin kez gelecek sezon hemen ortaya çıkacak derdim... Şuan için tek temennim, Enver'in ölmemiş olması yönünde. Gerisini zaman ve hikâyenin gidişatı gösterecek üç ay sonra bizlere...
Bitirirken...
Kadın, bu sezon ilk bölümü itibariyle beğeniyle izlediğim nadir dizilerden. Sezon finali bölümü dahil yer yer söylendiğim oldu ama asla genele baktığımda, 'bu bölüm de gerçekten çok vasattı' dediğimi hatırlamıyorum. Bölümlerin içerisine serpiştirilen her sahnede, bambaşka bir ruh ve duygu olması sebebiyle özellikle de. Canımızı sıkacak şeyler izlediğimiz kadar, gülecek şeyler de izledik. Homurdandığımız kadar çok, keyiflendik. Yani her duyguyu, en başta da kan bağı olmadan aile nasıl oluru izledik... Özge Özpirinçi'nin olağanüstü Bahar performansı karşısında ise saygıyla eğiliyorum. Tüm kadro baştan aşağı çok başarılı zaten ama onun işi çok zordu ve üstesinden her zaman mükemmel geldi. Gelecek sezonda da hem dizinin hem de kendisinin bu enerjisini korumasını diliyorum. Ayrıca tüm ekibi içtenlikle tebrik ediyor, kutluyorum. İyi tatiller olsun, çok özletmeyin kendinizi...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder