Açıkçası öyle çokta "Muhteşem" bir veda değildi izlediğimiz... Sanki biraz baştan savma işlendi, her sahne... Sultan Süleyman'ın ölümü ve Şehzade Selim'in, Sultan Selim'e dönüşü bile... Mustafa'nın, Beyazid'ın hatta Hürrem'in ölüm sahneleri bile daha dokunaklıydı, Sultan Süleyman'ın; dizinin başrolünün ölümünden... Mustafa'nın resmen şehzade olduğu tören; Şehzade Selim'in, Sultan Selim olduğu ana on basardı...
Bir bölüme sığdırılamayacak kadar fazla mı detay içeriyordu bu sahneleri, muntazam bir şekilde yazmak bilemiyorum. Ama gerekirse, bir bölüm daha çekilerek olması gerektiği gibi bir finalle sonlandırılabilirdi düşüncesini taşıyorum... Sultan Süleyman'ın ölüm anında, İbrahim Paşa'nın sesini duymuş olmak yetmedi bana... Hürrem'i de görmek isterdim... Olmadı, en azından sesini duymak... Bir imparatorluğu, aşkıyla esiri altına alan Hürrem Sultan'ın; Kanuni Sultan Süleyman'ın tek aşkının da, onu karşılaması gerekirdi... Ruhunun vedasında Süleyman'ın, annesi Valide Ayşe Hafsa Sultan'ın ölüm sahnesinde olduğu gibi beliren sade beyaz bir at yerine; en azından o atın üzerinde onu karşılayan bir Hürrem Sultan olması gerekirdi... Çünkü bu büyük aşk, hiç bir zaman bitmemişti ve her ikisinin de ölümüyle, sil baştan başlamış olarak resmedilmeliydi...